Merhaba, uzun bir süre oldu. Birçok işi eşzamanlı olarak rayında götürüyordum ve bu blogda da yazmaya devam ediyordum. Ama yazdıklarımda makasları yanlış yerlerde mi değiştirdim, artık ne olduysa içimde bir huzursuzluk duydum.
Bu huzursuzluk öyle bir boyuttaydı ki artık Lena olmak istemiyordum. Bunun altında yatan bir neden olmalıydı ve benim de bunu öğrenmem gerekiyordu. Hayat sürekli bir akışta ve çok daha önemli olaylar da hayatımda vuku buluyordu ama bu bloga da çok önem veriyordum. Çünkü bir kişi bile buradakileri okuyup bir fikir edinecek olursa bu onun hayatında bir değişim meydana getirecekti. Sürahiye tek bir damla bile karışsa önemlidir. En azından bence öyle.
Ve aynı zamanda bu bir sorumluluk. Kimsenin olmadığı gibi benim de insan hayatını küçümsemeye hakkım yok. O nedenle labirente yukarıdan bakmaya karar verdim. Daha akıllıca davranmam gerektiğine hükmettim ve o yüzden bir süre buradan uzaklaştım.
İlk önce şunu kabul ediyorum. Biz insanoğluyuz ve hataya meyilliyiz. Ama bu sonsuza dek bataklığa saplanmamız gerektiği anlamına gelmiyor. Atatürk hakkında yazdığım yazıyı sildim, bu gerçekten vicdanımı rahatlattı. Çünkü bunun da bir nedeni vardı.
Ben bu yazıyı asla yazmayacağım deyip yazdıktan sonra (kural 1: büyük lokma ye, büyük laf konuşma.) beklediğim üzere tepkiler geldi. İlk defa rastladığım şeyler değildi ama ilk defa Atatürk yüzünden azar işitiyordum. Bu beni düşündürdü, dediğim gibi insan hayatı kıymetlidir. Ancak geri adım atmamış olmak için yazıyı silmemiştim.
Merak edenler varsa söyleyeyim yazıda Atatürk'e direkt veya endirekt hakaret etmeden sadece merak ettiğim soruları sordum. Evet, hatta bunlar yargı değil soruydu. Eğer Mustafa Kemal'in şahsıyla da bu gibi konuların konuşulacağı samimi bir ortamda bir araya gelme imkanım olsaydı kendisine de sorardım. Çünkü bunlar tarihi mevzular, siyasi mevzular. Biliyorum ki siyasette işler o kadar karmaşıktır ki gerçek niyetinin ne olduğunu çoğu zaman kimse anlamaz bile. Sen iyi niyetle bir işe kalkışsan o öyle bir yılan hikayesine döner ki şaşırırsın. Bu nedenle icraatlarının aslını, sebeb-i hikmetini meraktan sordum. Bilen varsa söylesin diye. Buna Kemalist olarak adlandırılan kişiler tepki gösterdi. Atatürk'ün lisanıyla, alfabesiyle konuşmamın bir çelişki olduğunu söylediler. (gereksiz espri= benim blogumdaki karakterlerle yazdıklarını unutmuşlardı.)
Biliyorum ki ben yine, şirk ekseninde bile olmayan dini bir konuda soru sormuş olsam, sebeb-i hikmetini merak etsem Muhafazakar olarak adlandırılan kişiler bana tepki gösterecekti. Çünkü gerçekte kimsenin bir şey bildiği yok.
Bu iki paragrafta da Kemalist ve Muhafazakar kelimelerini kullandığımı fark etmişsindir. Ama kendimi tanımlamak için bir kelime kullanmadığımı da fark ettin. Şimdi ben de tam bu noktada bir dönüm yaşadım. Öyle ya, ben kimdim? Kendime Kemalist demek istemiyordum, çünkü ben Ayşeci Mehmetçi olmayı küçüklüğümden beri komik buldum. Sırf bu yüzden koyu fanatiği olduğum futbol takımımdan bile vazgeçtim. İstedim ki hiçbir yaftam olmasın. Siyasi partilere gelince bile isimlere yapışıp kalmadım.
Sonra Muhafazakar da olamazdım. Tamam Müslümanlara verilen bir sıfat ve ben de Müslümanım. Ama bu da üstüme uymuyordu. Yani muhafaza ettiğimiz nedir? Müslümanlara verilen bütün yakıştırma sıfatlar konserve isimleri gibi. Muhafazakar, kapalı, köktendinci vs. Bunlar mı benim kimliğimi temsil edecek? Ki bırakalım kelimeleri, harflerin bile bir ruhu var.
İşte o zaman anlıyordum ki ben bir hiçim. Evet, evet öyle. Şöyle güzelce savunacağım, imzasını kolye suretiyle taşımakla bile sosyal çevrelerde kabul göreceğim, "yedirtmeyiz" diye özgürce bağırabileceğim kimim kimsem yoktu. Hayır siyasetin Atatürk vs. Erdoğan(islam) diye bölündüğü ülkede ne seçsen kârına ki? Erdoğan, İslam mıdır? Ne yapsa masum mudur? Her dediğine ayet gözüyle bakıp onu masum imam mı belirlemeliyiz? Talimiyye mensubu muyuz?
Veya İslam'ın zıttı Chp midir? Chp bir din midir? Tanrısı Atatürk müdür? İnsanlar başka bir insanın ardına sığınarak mı saygı görmelidir? Atatürkçüyüm dememle mi kâle alınmalıyım? Yaşasın Erdoğan dememle mi itibar görmeliyim? Yoksa karakterimin herhangi bir önemi de var mıdır?
En önemlisi bu sorulara kim cevap verecek?
Ama lüzumu yok. Ben cevabımı aldım.
İsteyenler bu anlatacağıma inanmayabilir, çok da olağanüstü bir olay değil ama kimileriniz inanmayacaktır biliyorum o yüzden peşinen hürriyetinizi teslim ediyorum. Bu malum yazıyı yazdıktan sonra sanırım bir-iki hafta kadar sonraydı bir rüya gördüm. Şimdi rüyayı burada anlatamam ama sonuç olarak yazıyı silmek gibi bir karar aldım. Çünkü rüyadan Atatürk'le ilgili bir sonuç çıkardım. Bu sonuç şuydu; Atatürk de bir insanoğludur ve hataları elbette ki olacaktır. Ve işin aslı ne eksik ne fazla, ben de bir insanoğluyum. Tanrı değilim. Yargı benim işim değil. Atatürk de hepimiz gibi rolünü oynadıktan sonra bu dünya sahnesine veda etti. Geçmişte olup bitmiş şeyler, doğruluğu - yanlışlığı tartışılır orası ayrı. Ama benim bütün bir yaşam felsefeme aykırı davranmak oluyordu bu; başkalarıyla meşgul olmak.
Çünkü bana göre ben hep kendimle meşgul olmalıydım. Kendi kusurlarımı düzeltmeye uğraşmalıydım. Kendimi eğitmeliydim, kültürlü ve bilgili olmalıydım, birçok lisan öğrenmeliydim, bir sürü kitap okumalıydım. Farklı şeyleri bir araya derlemeli, zıtlıkların özüne vakıf olmalıydım. Sonsuzluğun bilgisine sahip olmalıydım.
İşte eksikliğini hissettiğim şey buydu. Kendi kendime muhalif olmuş, aslında kendimle çatışmıştım ki insan ömrü hep böyle geçer farkında olmadan. Korkmadan derinlere dalmam gereken konular varken, sahildeki sığlıklarla vakit harcamıştım.
Yazıyı silmemle Atatürk konusunda zafere ulaştığını düşünenler ve Powerpuff Girls'ün bir kez daha günü kurtardığını zannedenler varsa buna devam edebilirler. Hayat herkesin kendi dünyası. Sen neye inanırsan o gerçek oluyor. Sonra bir de sosyal paylaşım sitelerine giriyorsun ve o da ne takip ettiğin kişiler hep doğruları söylüyorlar. Sen de ne kadar haklı olduğunu bir kez daha anlamış oluyorsun. İşte herkesin hayatı bundan ibaret. Bin kere sırtın sıvazlanacağına bir kere sakalını sıvazla da düşün.
Bunu yanlış anlamayın, o yazıya yazanlara bir sözüm yok. Artık fiilleri önemsemiyorum. Ben de hatalıydım. Neden karşımdakinin hatalı olması daha büyük bir canavar gibi gözüme görünmeli ki?
Ve bu blogun amacını belirlerken kendime şunu söyledim "bilgi aktarımı olacak". Bu dağa ne haykırırsan geriye o yankılanacak. Bu nedenle bazı yazılarımı komple sildim ve bazılarında da ana hattı bozmayacak şekilde kırpmalar yaptım. Mesela Atatürk yazısını sildim, kalkıp mezarından bana icraatlarını açıklamayacak ya. Gereksiz tefekküre gerek yok, önümüze bakalım. Türkiye asıl bugün nereye gidiyor bu önemli.
Sonra 2ne1 yazımı da sildim, aşırı gereksiz buldum. "Bilgi aktarışı" yoktu, daha iyilerini yazabilirim. Ve de Kesha yazısını sildim çünkü yorumlarda birisi illuminati'de olsa bile transseksüelliği neden gündem olmalı temalı bir yorum yazmış. Bunu göz önünde bulundurdum ve haklı olduğuna kanaat getirdim. Aslında ben de bu fikirdeyim, yazarken işin "isis" boyutundaki bilgiyi vermeye çalışmıştım. Ama tabii ki spekülatif olan transseksüellik daha çok ilgi gördü. Bunu beklemiyordum açıkçası. Demek ki insanlar artık bilgiyi tabaklarında hazır istiyorlar.
Belki One Direction yazısını da silerim ama onu şimdilik silmiyorum. Çünkü birçok kişi onu okuyup fanatiklikten vazgeçtiğini söylüyor ben de bu yolun önünü kapatmak istemiyorum.
Şunu da ekleyeyim, bunların tümünü söylememdeki amaç bazı hatalarımın farkına vardığım için bunları düzeltmek. Bunlar tabii blog gibi halka açık bir yerde olduğu için düzeltirken sizlere de bildirmem gerek. Vicdani sorumluluk #2482
Bir yerde ayet paylaşıp ufak bir tefsir yapmışım. Bunu yaparken kendi düşüncem olduğunu da belirtmişim ama olmaz öyle şey. Oyuncak değil, düşünsem bile spekülatif bir konuyu anlatırken araya sokuşturmamalıydım.
Bir de gayri müslimlerle ilgili bir şey yazmışım, okuyan gayri müslim varsa alınmasın. Onu da sildim. İkiyüzlülük yapmak istemem. Sizler de benim gibi insansınız. Bu dünyayı beraber paylaşıyoruz. Sadece farklı dinlere inanıyoruz, ya da inanmıyorsun. Sorun değil, hem de hiç. Ben her zaman farklı inanışlara sahip olduğum insanların dünyasını tanımaktan, onlardan heybeme bir şeyler katmaktan hoşnutluk duymuşumdur. Bunlar ayrılık sayılmaz, düşmanlık sayılmaz. Düşmanlık sadece düşmanlık edenedir.
Hem benim inancıma göre dünyada aynı anda Müslümanların bulunması da elzem; Yahudi, Hristiyan, Budist, Deist, Ateist, Satanist insanların bulunması da elzem. Çünkü Allah ezelde böyle irade etmiş, buna karşı çıkmak onun muntazam düzenine karşı çıkmak anlamına gelir.
Son olarak bir şey daha söylemek istiyorum ki yukarıda da özet geçtiğim chp-akp kavgasına lütfen beni dahil etmeyin. Söyledim işte eğer taraf olmak bu ikisinden ibaretse, diğerleri piyon zannediliyorsa ben bir hiç olmayı tercih ederim. Müslüman olunca Türkiye sınırları içindeyken iki Allah bir Kuran de, akpli oluyorsun. Cümlelere "siz zaten böylesiniz/bunlar zaten böyledir" diyerek başlamayın. Herkes karşısındakini kendisi gibi bilir. Yerdiğin, dalga geçtiğin kişi sensin aslında. Gaflette olmak ne kötü. Bunları tabii en başta kendime söylüyorum.
Yazması bile iğrendirici ama lütfen hüloğ ve kıl esprilerinizi bu bloga taşımayın. Olsaydım çekinmeden söylerdim ama kaç kere söylediğimi de unuttum zaten. Ben Akp'li değilim. Sığ düşüncelerin, basmakalıplaşmış diyalogların etkisiyle Hacivat'ıma Karagöz olmayın.
Ülke, kahvehaneye döndü. Ben ise ne Atatürk çekişmesinde olurum ne de Erdoğan. Gördüğümü söylerim, sen de gördüğünü söyle. Aynı yolda buluşacaksak bu zaten kaçınılmaz ama birbirimiz olmak zorunda değiliz. Hem zaten dediğim gibi yalnızca fikirleri savunurum, şahısları değil. Zaten fikirler de geliştirilir, günden güne değişir. Stabil olmamalı insan, değişken olmalı ki bir mesafe katedebilsin. Ne ödün vermeli ne de dayatmalı. Herkes kendini yaşamalı. Kendini keşfetmeli.
Bundan sonra da inşallah akıl kontrolü seviyelerini anlatmayı düşünüyorum. Ama bu da yeterli değil. Teşhis ve tedavi bir arada olmalı. O konuda da bir şeyler düşüneceğim, araştıracağım. Ve masonluktaki piramit üzerine yazmayı bu ikisinin ekseninde "bilgi akışı" sağlamayı planlıyorum.
Kliplerden çok sıkıldım, şarkılarla ilgili bir şey söylemiştim onun da doğrusunu masaya yatırmaya karar verdim.
Cümlelerime son verirken maden kazasında ölenlere de Allah'tan rahmet diliyorum. Aslında onlar şehit oldular ve ömürlerini adadıkları karanlıktan aydınlığa kavuştular. Süslü sözlere gerek de yok, ölümün getirdiği acıyı yaşamayan bilmez. Böyle bir vakitte bile hâlâ ayrılığa düşüyoruz. Asıl musibet bizim başımızda.
Yine şehitlere rahmet, geride bıraktıklarına sabır, milletimize birlik ve beraberlik diliyorum. İyi niyet ve inanç daima karşılığını bulacaktır. Niyetini temiz tutan herkese her yönden bol kazançlı günler diliyorum.